Ana içeriğe atla

306 - Polisiye Öykü

 

Kar taneleri usulca yeryüzüne düşerken Nazım şömineye yeni odunlar ekliyordu. Tekrar yerine oturduğunda yanmaya başlayan odunların da seremonisi yavaşça yükseliyordu. Bu sesin kendinde oluşturduğu dinginliği seviyordu. Odunların çıtırtısıyla yüzüne yerleşen tebessümün ardından kurulduğu koltuğunda gözlerini yumarak bir süre göz kapaklarının oluşturduğu karanlıkta şöminedeki ateşi çizdi. Yüzünde ateşin sıcaklığını hissediyordu ve bu sıcaklık bedenini olduğu gibi zihnini de mayıştırıyordu. Neredeyse uyumak üzereydi. Aslında biraz uyumayı da istiyordu. Evinde dinlendiği az zamanlardan birini yaşıyordu. Ancak bu mutluluğu ve rahatlığı az sonra bozacak telefon sesini duyduğunda sinirleri gerilecekti. 


Gözlerini açmadan cep telefonuna uzandı ve cevapladı. Karşıdan gelen ses her zamanki gibi telaşlıydı. Nazım bu ses tonunu seviyordu. Buket Başkomiser ne zaman bu tonda konuşsa gizemli bir olay onu bekliyor olurdu ve şuan ki rahatlığını bozmasına sevinçle izin vereceği tek şey çözülmeyi bekleyen bir gizem olurdu. 


"Hazırlan ve kapının önüne çık Nazım. İki dakika sonra oradayım." 


Nazım gülümseyerek Buket’i onayladı ve hemen giyinip kapıdan çıkmadan önce paltosunu sırtına geçirdi. Kapıyı açtığında yüzüne bu kez şöminenin sıcaklığına meydan okurcasına sert bir soğuk vurmuştu. Az önceki tüm mayışıklığı soğuk havanın bu darbesiyle yerle bir olmuştu. Ciğerlerine doldurduğu temiz ve soğuk hava ardından nefesinin sıcaklığının oluşturduğu buhar... Henüz evin kapısını kapatmıştı ki bahçe kapısının önüne bir araba yanaşıyordu. Nazım el salladıktan sonra paltosunun yakasını boynuna siper ederek ve başı öne eğik dikkatli adımlarla arabaya yaklaştı. Nihayet arabaya bindiğinde yakasını tekrar düzeltip sıcak bir ortama girdiği için mutlu olmuştu. 


"Merhaba başkomiserim," dedi gülümseyerek. 


"Merhaba Nazım." Buket, Nazım klasik ilk sorusunu yöneltmeden önce hemen cevaplamak için elini kaldırdı ve "İyi değilim. Hiç iyi değilim!" dedi.


Nazım bir an tereddüte düştü. Evet, çoğu vakada yaşananlar onu etkilerdi ancak bu farklı gibiydi. Buket'in yüzündeki ifade vakanın kendisiyle ilgiliymiş gibi durmuyordu. Gülümsemeyi bırakıp önüne döndü ve sessizce bekledi. Biliyordu. Kendisi sormadan Buket'in anlatacağını bilecek kadar iyi tanıyordu. Buket el frenini indirerek arabayı hareket ettirdiğinde karlarla kaplı yolda ağır ağır ilerliyorlardı. 


"İnanamıyorum! Başkasının beceriksizliğinin üzerimize yıkılmasından bıktım artık. Neymiş efendim, bu vaka çok uzadı ve artık çözülsün istiyorum. Sanki ben engel olmuşum gibi konuşuyor bir de!" 


Nazım oldukça şaşkındı. Kendilerine verilen her vakayı çözmüşlerdi. Tamam, bir iki tane çözülmemiş vaka elbette vardı ancak bunlar çok uzun zaman önce dosyası kapanan vakalardı. Biraz sonra arabanın çakıl zeminli bir yola girdiğini tekerleklerin çıkardığı tıkırtıdan anlayan Nazım, gözlerini önünde uzanan yoldan ayırıp Buket'e döndü. 


Hızını kesmek için gaz pedalini az da olsa rahat bırakan Buket anlatmaya başladı. "Aylar önce yaşanan bir olay, bir dizi cinayet ve bir adım dahi olsa kat edilememiş dosya..." 


Nazım kısa bir süre düşünmek için hafızasını yokladı ancak böyle bir dosya hatırlamıyordu. Arabanın hızı daha da düştüğünde Nazım duracaklarını anlayıp buğulanan camı elinin tersiyle silerek çevresine bakındı. Şehir merkezinin dışında sakin bir yere gelmişlerdi. Beyazlara bürünmüş kocaman bir bahçe ve çam ağaçlarının arasında yükselen beyaz binayı görünce nereye geldiklerini anlamıştı. Çevresinde ufak tefek villaların olduğu bu bina şehrin en gözde hotellerinden biriydi. Birkaç kez burada kalmıştı ve doğa manzarasına bayılmıştı. Ama ne işleri vardı burada? Tekrar Buket'e çevirdi meraklı bakışlarını. "Bizde böyle bir dosya olduğunu hatırlamıyorum başkomiserim." 


"Çünkü bizde böyle bir dosya yoktu. Bugüne kadar. Dün gece aynı otel odasında bir cinayet daha işlendi ve bu sefer işlenen cinayet kamuoyundan saklanılamadı. Tüm gazeteler bunu yazdı." Buket arka koltuktaki bir kaç gazeteyi alarak Nazım'a uzattı. Gazete haberinde yabancı bir bürokratın kızının öldürüldüğü yazıyordu. Nazım bu olayın neden bu kadar büyüdüğünü ve kamuoyundan saklanılamadığını o an anlamıştı. Her ne kadar gücünüz olsa da bir yere kadardı. Hotel yetkililerinin gücü de yabancı bir bürokratının kızının cinayetine kadarmış demek ki. Haberin devamını okuyacaktı ki Buket tekrar konuştu. 


"Ve bu sabah merkezdeki curcunayı hayal et. Üstlerden gelen baskıları bir düşün. Çözülemeyen gizemli cinayetler çok dikkat çekmese de bu sonuncu kurbanın yabancı bir bürokratın kızı olması son damla oldu. Üstüne bir de tüm kamuoyuna duyurulması da ateşe körük. Eh, her zamanki gibi dosya onu çözemeyenlerden alınarak bize verildi." 


"İyi ama senin bize verilen dosyalarda ilk defa böyle sinirlendiğini görüyorum." 


Buket elini otele doğru savurdu. "O tüm cinayetleri çözemeyen bizmişiz gibi davranıldı Nazım. Eğer bu dosyayı çözemezsek istenmeyen sonuçlarla karşılaşabileceğimizin uyarısı da henüz dosyayı almadan yapıldı. Hoş geldin haksızlık!" 


Nazım şimdi anlıyordu Buket'in neden bu kadar sinirlendiğini. Evet, daha önce çözülemeyen birçok cinayet dosyası onların masasına konulmuştu ve bunlar üzerine kimi zaman günlerce kafa patlatmışlardı. Şimdi de öyle bir sürecin önlerinde olduğunu hisseden Nazım tüm bunlara ek farklı bir baskı daha üzerlerinde olacağı için huzursuzlanmamış değildi. Başkomiser Buket eliyle Nazım'ın kucağında duran gazeteleri işaret ederek okumasını söyledi. 


"Tüm bunlar bir yana gazetelerin sansasyonel haberleri beni delirtiyor." 


Nazım önündeki gazetelerin en üsttekini alarak haberin içeriğini okumaya başladı. Haberin başlığı "Lanetli Oda" idi. Başlığa hafifçe gülümseyen Nazım sesli bir şekilde haberi okumaya başladı. "Şehrin gözde hotelinde yaşanan gizemli cinayetler bir süredir kamuoyundan saklanılıyordu. Ancak son yaşanan cinayet oldukça büyük bir yankı oluşturdu. İnsanların huzur bulmak için geldiği, doğa ile iç içe olan bu otel artık tam aksine kaygı ve gizem dolu. Buna neden olan ise üç yüz altı numaralı lanetli oda. Odada şimdiye kadar yaşanan beş cinayet var. Otel yetkilileri tarafından gizli tutulan ilk cinayetten itibaren aynı odayı tutan herkesi yine aynı son bekliyordu. Peki, cinayetleri kim işledi? Aylar önce başlayan bu cinayetler ile ilgili herhangi bir ilerleme olmadığına dair söylentiler var. Bu durumda iki soru ortaya çıkıyor. Katil zekâsıyla polisleri aldatıyor mu, yoksa bu odayı ele geçiren insanüstü bir lanet mi var?" Yazının devamındaki laf kalabalığını atladı ve haber yazarının kim tarafından satın alındığını merak ederek elindeki kâğıt yığınını arka koltuğa yolladı. 


"Eee?" Buket başını yana eğerek sağ kaşını kaldırmış ortağının bir şeyler söylemesini bekliyordu. 


"Gidip olay yerini inceleyelim." Nazım kapıyı açarak dışarı çıktı. İlk adımında ayağının altında ezilen kar tanelerinin çıkardığı sesi Buket'in sesi takip etti. 


"Haberlere bir şey demeyecek misin?" Elleri montunun cebinde soğuktan korunurken hızlı ancak temkinli adımlarla Nazım'ın yanına geldi. Artık birbirine uyumlu adımlarla otel girişine doğru ilerliyorlardı. 


"Para kazanıyorlar." Gülümsüyordu Nazım. Bu göndermenin ardından bir anlığına Buket'in sinirleri yatışmıştı. Doğru söylüyordu. Kim bilir kaç paraya ülkenin polisini kötülemekten bile korkmuyorlardı. 


Nihayet otel kapısından içeri girdiklerinde onları Mehmet karşıladı. Mehmet her zaman olduğu gibi ilk gelen polis memuruydu. Bir an önce olay yerini inceleyip ardından gelecek olan Buket ve Nazım'a sözlü bir rapor sunmalıydı. Ancak yüzündeki gerginlik bir problem olduğunu ele veriyordu. 


Kısa bir selamlaşmanın ardından Mehmet gerginliğini gizleyemediği yüz ifadesiyle "Herhangi bir ipucu bulamadık başkomiserim," dedi. Mehmet'in söyledikleri Başkomiser Buket'in merkezde kendisine yapılan baskının üstüne hiç iyi gelmemişti. Nazım bunu arkadaşının derin nefes alış verişlerinden anlıyordu. Üç yüz altı numaralı odaya geldiklerinde Nazım sabırsız bir şekilde içeri daldı. Buket, Nazım'ın ardından odaya girdiğinde Mehmet konuşmasına devam ediyordu. 

"Koridoru gören bir güvenlik kamerası var başkomiserim. Üç yüz altı numaralı odayı da gören tüm kayıtları inceledik. Ancak odayı kiralayan kadından başka kimse girmiyor.  Yine de bu saatler dışındaki kayıtları ve önceki görüntüleri de istedik. Bu arada odada bulunan tek parmak izi maktule ait." 


Buket bir an dikkatini Mehmet'ten ayırarak Nazım'a baktı. Onu odanın prizlerini incelerken buldu. Ardından yatakta yatan kadına yaklaşıp onun cansız bedenini inceliyordu. Kadın genç bir yüze sahipti. Siyah saçları yastığın üzerinse dağınık vücudu ise çarpık bir şekilde duran genç kadın biri tarafından bıçaklanmamış ya da silah ile vurulmamıştı. Vücudunun hiçbir yerinde buna dair bir belirti yoktu ancak yüzü... Buket yavaş adımlarla odanın parke zemininde yatağa yaklaştı. Yüzü korkunç bir hal almıştı. Gözleri açık duruyordu ve ifadesinden anlaşılan korkunç bir şey ile karşılaşmış olduğuydu. Gözlerini odanın her yanında gezdirse de insanı korkutacak herhangi bir şey göze çarpmıyordu. Gayet sade bir şekilde dekore edilmiş otel odasında renkler birbiriyle uyum içinde ve insanı rahatlatacak tonlarda seçilmişti. Peki o halde maktulün yüzü neden bu haldeydi? Kimsenin görünmediği söylense de kamera kayıtlarını tekrar inceleyeceği kesindi. Zihni üzerindeki baskıdan bir nebze kurtulmuş cinayetin karmaşıklığı bu baskının yerine geçmişti. Zihnindeki bu yer değişiminden memnun ama aynı zamanda tedirgindi. Uzun süren bir araştırmanın üzerindeki baskıyı arttıracağı kesindi. Düşünceleri arasından sıyrılmasına neden olan Dedektif Nazım'ın sesiydi. Yanında dikiliyordu. 


"Gidebiliriz." 


"Nereye? Henüz geldik." 


"Biliyorum ancak burada daha fazla işimiz kalmadı." 


Buket şaşkın bir şekilde Nazım'a bakıyordu. Odada kısa bir gezinti yapsa da bir kaç dakikalık sürenin çoğunu yatağın çevresinde geçirmişti. Fakat bunun yeterli bir süre olduğunu düşünmüyordu. 


"Peki, nereye gidiyoruz?" 


Nazım otel yetkilisiyle konuşmaya gideceklerini söyledikten kısa süre sonra olay yeri incelemeyi üç yüz altı numarada bırakarak koridorun kırmızı halısının üzerinde yürüyorlardı. Buket arkadaşından yana bakmadan konuştu. 


"Olay yerinden gizlice bir şey almanın yasak olduğunu biliyor olmalısın Nazım." 


"Ne? Nasıl?" 


Buket gülümseyerek ellerini ovuşturunca Nazım da gülümsemesine eşlik ederek "Dikkatiniz takdire şayan başkomiserim," dedi ve elindeki eldiveni dikkatle çıkartarak o an yanından geçtikleri çöp kutusuna attı. Otel yetkilisinin odasına geldiklerinde Nazım kapıyı tıklattı ve "Girin," kelimesinin ardından kapıyı açarak Buket'in girmesini bekledi. 


Buket'in gözüne ilk çarpan şey ofisin otel odalarından çok farklı dekore edilmesiydi. Büyük bir kitaplık ve cilt cilt kitaplar arasındaki birçok biblonun yanı sıra tablolarla süslenmiş duvarlar oldukça dikkat çekiciydi. Ofis masasının arkasında duran orta yaşlardaki adam onları görünce ayağa kalkarak selamladı. "Emniyetten olmalısınız. Hoş geldiniz. Buyrun oturun." 


Nazım odada göz gezdirdikten sonra otururken "Zevkli biriymişsiniz," dedi. 


Adam teşekkür ederek kendini tanıttı. "Adım Ali. Ben de sizi bekliyordum." Herkes yerine otururken elini masasındaki telefona götürerek ahizeyi kaldırdı ve "Bize üç Türk kahvesi yollar mısın kızım," dedi. Ardından boşta kalan eliyle ahizeyi kapatarak Nazım ve Buket'e döndü. 


"Sade." Nazım, adamın telefonu kapatmasının ardından yerinde doğrularak "Oteliniz oldukça güzel. Daha önce bir kaç kez tercih ettiğimi belirtmeliyim. Ancak hiç elektrik kesintisi yaşamadığımı da söylemeliyim. Son zamanlarda bir sorun mu yaşadınız?" 


Buket gibi otel sorumlusu Ali Bey'de şaşırmıştı. Bu şaşkınlığın yanı sıra Ali Bey'in sesinin cevap verirkenki tedirgin tonu da dikkatinden kaçmamıştı. "Böyle bir sorunumuz hiç yaşanmadı. Elektrik kesintisi olsa dahi jeneratörlerimiz derhal devreye giriyor." 


Nazım 'anlıyorum' dercesine başını salladı. Buket konuşmaya katılarak "Güvenlik kamerasının görüntülerinin bize ulaşması için güvenlik görevlilerinizin biraz daha hızlı olmasını istemelisiniz. Ayrıca ilk cinayetin işlendiği günden bir kaç gün öncesi de dahil edilmeli." 


Ali Bey bunu yapacağını söyledikten hemen sonra Nazım "Önceki cinayetlerin kamuoyundan bu kadar süre saklı tutulması için çok uğraşmış olmalısınız," dedi. Nazım etrafı göstererek bunu söylerken aslında saklı tutulması için ne kadar çok para harcanmış olduğundan bahsediyordu. Nazım'ın söyledikleri Buket'e gazetedeki haberleri hatırlattı. Medya ne kadar da seviyordu böyle şeyleri büyütmeyi. 


"Otelimize her gün onlarca insan gelip kalıyor. Onların böylesine huzur içerisinde bir kaç gün geçirmesine engel olmak istemeyiz." 


Nazım ‘aynı zamanda gelir kaybı yaşamak da istemezsiniz' diye düşünürken Ali Bey tekrar konuştu. 


"Ancak yine de bunun önüne geçemedik. Şimdiden otelden ayrılanların sayısı artmaya başladı. Otele kayıt yaptıranlar da yabancı turistler. Malum pek Türk gazetesi okumuyorlar." 


"Peki, ilk cinayetten bu yana otelde dikkatinizi çeken herhangi bir durum yaşandı mı?" 


Ali Bey, Başkomiser Buket'e dönerek bir süre düşündü. "Maalesef başkomiserim. Sadece bir kaç çalışanımız bu son yaşananlardan dolayı istifa etti ancak bunu korkularına bağladım." 


"Neden ayrıldıklarını bırakın da biz düşünelim. Bize çalışanlarınızın tüm evrakları ve ayrılanların isimleriyle iletişim numaralarını vermenizi isteyeceğim." 


Tam bu esnada kapı çalındı ve içeriye orta yaşlarda bir kadın elindeki kahvelerle geldi. Kahveleri masa ve sehpaya bıraktıktan sonra Ali Bey,  Başkomiser Buket'e dönerek "Elbette," diye cevapladı. "Size gün içerisinde ulaştıracağımdan kuşkunuz olmasın başkomiserim." 


Buket ve Nazım otelden ayrılmak için ayağa kalktıklarında Nazım kitaplıklardan birine yaklaştı. "Kitaplara benim de oldukça ilgim olduğunu söylemeliyim. Okur olarak oldukça seçiciymişsiniz." Adamın teşekkürünü başını hafif sallayarak karşılarken gözü parlak fil biblosunun yanındaki küçük ağaç dallarından özel olarak hazırlandığı belli olan çerçeveye takıldı. Eliyle göstererek "Çok güzel bir fotoğrafmış. Böylesine devasa ağaçların olduğu ormanlık alanlar dünyada çok az ülkede var." dedi. 


"Brezilya'daki bir iş gezisinden güzel bir anı." Ali Bey masasının arkasından çıktı ve "Bu olayı ne kadar kısa sürede çözerseniz otelimiz adına o kadar minnettar olurum Nazım Bey." 


Nazım başını sallamakla yetinirken Buket "Oda tamamen boşaltıldıktan sonra odayı kiralamamanızı istiyoruz. İşlenen cinayetlerin hepsi o odayla ilgili olmalı ve bu durumun bir kez daha tekrarlanmasını istemeyiz," diye uyardı. 


Otel yetkilisi tedirgin bir gülümsemeyle bunu yapabileceğini belirtti. Ayrıca bu durumdan memnun bir ifadesi vardı. Buket o an karşısındaki adamın otelin itibarı için neleri göze alabileceğini kestirmeye çalıştı. İlk dört cinayetin gizlenmesi için verdiği çabayı düşününce ondaki itibarsızlık korkusunu da görüyordu. Odadan ayrılmadan hemen önce iki kapı tıklamasının ardından içeri takım elbiseli oldukça şık bir adam girdi. Elleriyle saçını ve bozulmamış ceketinin yakasını düzelterek gülümsedi. 


Ali Bey, takım elbiseli adamı "Yardımcım Serhat," diye tanıttıktan sonra yardımcısına dönüp Buket ve Nazım'ın kim olduğunu söyleyecekti ki araya Nazım girdi. 


Elini uzatarak "Merhaba Serhat Bey. Ben Dedektif Nazım. Üç yüz altı numaralı odada yaşanan cinayetler için atanan yeni ekibiz," dedi. 


Adam kendisini bu kadar yakınlaşan adamdan bir adım uzaklaşarak arasına mesafe koymak istedi. Ardından alaycı bir gülümseyişle "Bakalım bu yeni ekip ne kadar süre oyalanacak," dedi. 


Nazım hafif bir gülümsemeyle karşılık verirken Buket kaşlarını çattı. Ortamdaki gerilimi fark eden Ali Bey, araya girerek Nazım ve Buket'i uğurladıktan sonra kapının ardından kızgın bir ses yükseliyordu. Nazım kapı önünde hafif bir duraksamanın ardından sekretere selam vererek yürümekte olan Buket'e yetişmek için adımlarını hızlandırdı. 


Otelden ayrıldıklarında içerisinin bunaltıcı havasının ardından soğuk havanın yüzüne çarpmasından oldukça memnun arabaya doğru yürüyen Buket "Ne düşünüyorsun?" diye sordu. 


"Yakında çözeceğiz başkomiserim." 


Buket adımlarını aniden yere sabitledi ve Nazım'a döndü. Kaşlarını kaldırmış bir şekilde bakıyordu. "Çıldırmış olmalısın." İlk cümlesi bu olmuştu Buket'in. Ardından kollarını birbirine dolayarak her zamanki sorusunu bakışlarıyla yöneltti. 'Nasıl?' 


"Birleşmeyen bir kaç nokta var. Onları da bir araya getirince katili bulacağımızdan emin olabilirsin." 


"İyi ama henüz olay yerinden yeni çıktık. Tek konuştuğumuz..." Buket birbirine doladığı kollarını çözdü. "Otel yetkilisinin katil olduğundan mı şüpheleniyorsun?" 


"Hayır, ondan şüphelenmiyorum. Ancak bu otel odasında cinayetlerin nasıl işlendiğine dair birçok şey öğrendim. Cinayetin nasıl işlendiğini öğrenmek bizi katile götürecek en büyük ipucu olacak başkomiserim." 


Buket karşılık vermek için dudaklarını araladığı esnada çalan telefonun sesi dikkatini dağıttı. Nazım ise kafasında kurduğu olay haritasından Buket'in telefonda konuşurken titreyen sesiyle uzaklaştı. Arayan Buket'in kardeşiydi ve annesinin rahatsızlandığını söylüyordu. Buket durumu anlattıktan sonra "Hastaneye gitmem lazım," dedi. 


"Bir sorun mu var?" 


"Çok önemli bir şey değilmiş ama orada olmalıyım." 


"Tabi tabi, beni haberdar etmeyi unutma." Buket başını sallayarak hızla oradan uzaklaştı. Nazım ise girintili çıkıntılı kaldırım taşlarını adımlarken düşüncelere dalıyordu. Uzun bir mesafede olan polis merkezine geldiğinde hâlâ bu düşüncelerin arasında geziniyor olacaktı. 


Mermer basamakları ardında bırakırken adımlarını kriminoloji bölümünde, Zeynep'in yanında durdurdu. Kısa bir selamlaşmanın ardından montunun cebinden çıkardığı şeffaf kilitli poşeti incelemesi için ona verdi. Odasına gitmek için geriye dönmeden önce de şu uyarıyı yaptı: "Çıplak elle sakın dokunulmasın Zeynep." 


İki masa, kitaplık ve bir kanepenin rahat bir şekilde sığdığı odasına geldiğinde yorgunlukla sandalyesine oturdu. Gözlerini bir kaç dakika dinlendirdikten sonra masanın üzerinde duran karton kutu dikkatini çekti. Otelin güvenlik kamerası kayıtlarıydı. Bilgisayarını açarak tüm görüntüleri izlemeye hemen başladı. Öncelikle cinayetlerin işlendiği zamana yakın aralıklarla başladı. Bu süreler maktullerin odaya girmeden önceki bir kaç saati ve cansız bedeninin bulunduğu zaman aralığını kapsıyordu. Tüm kayıtları kimi yerde hızlandırılmış kimi yerde ise durdurarak dikkatlice inceledi. Rutin şekilde temizlikçi yeni havlu ve benzeri eşyalarla giriyor, çıkıyor. Oda tutulunca müşteri odasına giriyor ve kapı bir sonraki açılışında onun cansız bedeni bulunuyordu. Ancak burada sadece dört cinayetin zaman aralıkları vardı. Bir görüntü unutulmuş ya da bilerek saklanmıştı. Bunu zihnine not edindikten sonra temizlikçi kadının ifadesinin olduğu dosyayı açtı. Kadın tüm odalara yaptığı gibi kirlileri alıp yenileriyle değiştirdiğini söylemişti. Diğer odalardan farklı olarak ise sadece her değişimde odadaki kibriti yenilemesi olduğunu belirtmişti. Bu ifadenin altını çizdikten sonra başka bir dosyayı açtı. 


Üçüncü cinayetin ardından temizlikçi işten ayrılmış ve yerine başka bir kadın geçmişti. Nazım görüntülerde farklı iki kişi olduğunu görmüştü. Ancak bu dosyadaki ifade de farklı bir şey anlatmıyordu. Nazım gün boyu çalışanların ve otelden ayrılanların bilgilerini inceledi. Pencereden içeri sızan gün ışığı azalmış, yağan kar şiddetini arttırmıştı. Dedektif ayağa kalktı ve pencere önünde evlerine giden kalabalığı seyrederken gerindi. Buket gelmemişti. Kararan hava ise artık bugün gelmeyeceğinin belirtisiydi. 


Nazım kahverengi deri kanepeye kendini bırakırken içeri çıkmak üzere olan Zeynep girdi. Dedektif merakla olay yerinden aldığı kilitli poşetin inceleme sonucunu dinledi. Tam da tahmin ettiği gibi ölümcül bir zehirdi. 


Zeynep "Batrakotoksin, dünyadaki en zehirli madde. Bu zehrin ardından gelen zehrin etkisi bile bu maddeden yüzlerce kat daha az etkili. Bunu kim nasıl buldu bilmiyorum ancak dokunmamakla çok iyi yapmışım," dedi. 


"Çünkü canlı bir organizmaya temasıyla bile etki edebiliyor." 


"Kesinlikle! Ancak bu zehri bulmak ve ele geçirmek oldukça zor. Siyanürden binlerce kat güçlü ve hatta mavi halkalı ahtapot zehrini bile geride bırakan bir zehirden bahsediyoruz. Bu zehri oldukça küçük bir kurbağa terleme yoluyla üretiyor ve kurbağaya dokunmadan zehir alınmalı." 


"Teşekkür ederim Zeynep. Tahminlerimi doğrulaman beni o kadar mutlu etti ki anlatamam." 


Zeynep odadan çıktıktan sonra Nazım koltukta sırtüstü uzanarak düşüncelere daldı. Aklında üç yüz altı numaralı "Lanetli Oda" vardı. Ve ilk cinayet ile sonraki dört cinayetin işlenme şekli.

************2.bölüm***********


Telefonunun sesiyle uyanan Nazım etrafına bakındı. Geceyi merkezde geçirmişti. Yattığı kanepede doğruldu ve içeriye sızan gün ışığında kendine gelmeye çalıştı. Masadaki telefon çalmaya devam ediyordu. Telefonu açtığında karşıdan gelen ses tanıdıktı. 


"Başkomserim, günaydın." 


"Günaydın Nazım. Dün gece boyunca hastanedeydim. Şimdi annemi eve götürüyorum. Hazırlan birazdan seni almaya geleceğim." 


Nazım, Buket'i hastaneye gittiğinsen bu yana aramadığını hatırlayınca "Anneniz nasıl başkomiserim?" diye sordu. 


"Çok iyi. Ciddi bir şey değilmiş ancak yine de gözetim altında tutmakta üstelediler. Şimdi kapatmam lazım gelince şu otel ile ilgili konuşuruz." 


Telefonu kapatacağı esnada Nazım, Buket'i durdurarak "Zahmet etmeyin başkomiserim. Dün geceyi merkezde geçirmişim," dedi. Nazım telefonun ucundaki sinirli nefes alış verişini duyabiliyordu. Daha önce birçok kez uyarıldığını biliyordu. Ne zaman ilgisini çeken bir dosya ellerine gelse evde onu bekleyen bir eşi olduğunu unutuyor tüm geceyi merkezde on metre kare odada geçiriyordu. 


Nazım, konuyu değiştirmek adına "Sizinle otelde buluşalım mı? Dosyayı bugün kapatacağız başkomiserim," dedi. 


"Ne?" 


"Hemen merkezden çıkıyorum. Oraya geldiğimde her şeyi anlatacağım." 


Buket, Nazım'ın ağzından laf alamayacağını anlayınca kızdığı konuyu unutmadan "Geceyi merkezde geçirmeni tekrar konuşacağız Nazım," dedi ve telefonu kapattı. 


Binadan ayrıldığında gece boyunca yağmaya devam eden kar her yeri beyaza bürümüştü. Ayakları altında ezilen karın o sesini duyabilmek için her adımını daha da baskıyla atıyor ve çıkan bu sesin rahatlatıcılığına hayret ediyordu. Tüm yol boyunca soğuk hava onu kendine getirmiş hatta biraz da fazla etkilemiş olacaktı ki ellerini cebinden çıkarmadan arabaya doğru eğildi. Buket ondan önce gelmiş şoför koltuğunda onu bekliyordu. 


Kontağı çevirerek arabanın sıcak ortamından ayrılan Buket kısa süren bir titremeyle kaldırıma yürüdü. Otel bahçesinden içeri girdiklerinde karların kürendiği yerlere yağan karın tekrar tutunduğunu gören Nazım ezilecek kar olmasından memnun bir şekilde gülümsedi. 


"Katil kim Nazım?" 


Gözlerini yerden kaldırarak Buket'e döndü. "Efendim?" 


"Katil diyorum. Kim? Dosyayı kapatacağımızı söyledin." 


"Henüz bilmiyorum başkomiserim." 


Buket sert bir şekilde durarak sinirli bir ses tonuyla konuştu. "Benimle dalga mı geçiyorsun Nazım? Katili bulmadan dosyayı kapatmak da ne?" Ardından yüzünü gökyüzüne kaldırarak düşen kar tanelerinin biraz olsun kendini sakinleştirmesini diledi. "Bu olayı çözemezsek neler olacağını düşünemiyorum," diye söylendi. 


"Katil dışında her şey çözüldü zaten başkomserim. Şimdi katil kendini bize gösterecek." 


Buket delici bakışlarla bir süre Nazım'ın yüzünü inceledi. Neden sonra işaret parmağını kaldırarak havada salladı. "Şimdi anlıyorum. Yine her zamanki şovunu yapıyorsun. Ama bu olay şov yapılacak bir olay değil Nazım. Bir an önce kurtulmak istiyorum bu baskıdan." 


Nazım başıyla onaylasa da istediği zaman gelene kadar konuşmayacağını bilen Buket sessiz kalmayı seçti. Kısa süre sonra otel yetkilisi Ali Bey'in odasındaydılar. İçeri girdiklerinde Serhat ve Ali Bey karşılıklı oturuyorlardı. 


Ali Bey ayağa kalktı. Her ikisini de selamladıktan sonra oturmaları için masanın önündeki deri koltukları gösterdi. Serhat Bey rahatsız olmuş şekilde yerinde doğrulduktan sonra alaycı tavrına tekrar bürünerek konuştu. "Affınıza sığınarak şunu sormak istiyorum: Türk polisi gerçekten hangi aşamalardan geçerek seçiliyor? Yani bir dava çözülene kadar kaç kişi ölmeli acaba?" 


Buket adamın kafadan rahatsız olduğunu düşündü. Bu düşünceyle sert bir cevap vermek için ona yöneldi. Ancak araya Nazım girdi. Gülümsüyordu. "Artık başka ölüm olmayacağı konusunda sizi temin ederim Serhat Bey." 


Ali Bey şaşkınlık içinde Nazım'a bakıyordu. "Katili buldunuz mu? Serhat'ın aksine Türk polisine güvenebileceğimi biliyordum. Peki kimmiş katil? Neden bunca insanı öldürmüş?" 


"Öncelikle size bir kaç soru sormama izin verin Ali Bey." Ali Bey'in yüzünden silinmeyen şaşkınlık devam ederken başını salladı. 


"Bana şu iş gezisinden bahsedebilir misiniz? Kiminle gitmiştiniz?" 


"Sekreterim ve Serhat ile gitmiştik." Bir süre duraksadıktan sonra "Bir de oğlum. Orayı görmek istediğini söylemişti. Ben de kıramamıştım. Ancak anlamıyorum bunları neden soruyorsunuz?" 


"Oğlunuz neden geri gelmedi peki?" 


Buket bir an kitaplık rafına takıldı. Dün orada duran resim şimdi yoktu. Derken Ali Bey'in sesindeki titremeyi duydu. "Şey, oradaki ortaklarımızla kalması önemliydi. Orada güvenebileceğimiz biri olsun istedim." 


"Ve bunun için oğlunuzu seçtiniz. Peki, bize ilk ölen kızın oğlunuzun sevgilisi olduğunu neden söylemediniz?" 


Buket kaşları havada Nazım'ı dinliyordu. Tek yaptığı bir ortağına bir de otel yöneticisine bakmaktı. Neler oluyordu böyle? Dün gece kaç saat çalışmıştı? Bu kadar bilgiyi toparlamak böylesine kolay olmamalıydı. Onu bu düşünceli halinden çekip çıkaran yine yöneticinin sesiydi. 


"Sanırım katilin oğlum olduğunu söylemeye çalışıyorsunuz. Ancak belirtmeliyim ki ilk cinayetin ardından dört tane daha cinayet işlendi ve oğlum Türkiye'de bile değildi." 


"Elbette değildi. Ancak ilk cinayetten sonra değildi. Merak ettiğim bir konu daha var Ali Bey. İlk cinayetin işlendiği zaman aralığındaki güvenlik kamerası görüntüleri yok. Bunun nedeni o gün yaşanan bir arıza olduğu olarak belirtilmiş. Daha önce hiç yaşanmamış bir durum. Sizce de tuhaf değil mi?" 


"Lütfen söylediklerinize dikkat edin. Burada işlenen beş cinayet var ve siz oğlumu suçluyorsunuz." Ali Bey Buket'e döndü ancak başkomiser başını iki yana sallayarak cevap vermedi. "Söylediklerinizin hiçbiri oğlumun katil olduğunu göstermiyor Nazım Bey. Ben de güvenden bahsediyorum. Siz ancak işin içinden çıkamayınca her şeyi birilerinin üzerine yıkmakla kurtulursunuz. Masumlar içerdeyken asıl suçlular sizler sayesinde dışarıda geziyor. 


"İlk cinayet sonraki cinayetlerden farklı bir şekilde işlenmiş ve maktul oğlunuzun kız arkadaşıymış. Maktulun bedeninde bulunan yabancı dna kalıntısını karşılaştırmak için oğlunuzun buraya gelmesini isteyeceğim. Söylediğiniz gibi suçlu değilse buraya gelmesinde bir sakınca olmayacaktır." 


"İyi ama Nazım beş cinayet söz konusu. Eğer katil Ali Bey'in oğluysa sonraki cinayetleri nasıl işledi?" Buket'in bu sorusuna karşılık Ali Bey merakla Nazım'a bakıyordu. 


"Ben de bunun üzerine uzun süre düşündüm başkomserim. Ama tuhaf olan başka bir şey vardı. Cinayetlerin işleniş şekli. İlk cinayet bir boğulma vakasıydı. Sonraki dört cinayet ise ilkinden farklı şekilde zehirli bir maddeyle işlenmişti." 


Nazım cebinden kilitli poşeti çıkardı. İçinde otelin logosunun olduğu kibrit kutusu vardı. "Üç yüz altı numaralı odaya ilk girdiğimde dikkatimi çeken maktulun yüz ifadesi ve vücudunun duruşuydu. Bir felç durumunu gösteren vücut ve korkulu bakışlardan bahsediyorum. Bir zehirlenme vakasına benziyordu. Ancak erken konuşmak olmayacaktı. Odada dikkat çekici bir şey aradım ki bu komodin üzerindeki mumlardı. Her odada süs amaçlı olduğunu biliyorum ancak bu odada mum kullanılmıştı. Muhtemelen her vakada da kullanılmıştı çünkü her seferinde oda temizlikçisi odaya bir kibrit kutusu bırakıyordu. Şimdi düşünüyorum da temizlikçi şans eseri o kibritlerden birine dokunmuş olsaydı... Neyse, konumuza dönelim."

Nazım oturduğu rahat koltuktan kıpırdandı. “Maktuller zehirlenerek öldürüldü. Bu zehir ise dünyada belirli yerlerde bulunabilen bir batrakotoksindi. Ve tesadüfe bakın ki iş gezisi için gittiğiniz Brezilya’da el atından yerlilerden elde edilebilecek bir zehir. Tabi ki bu zehri elde etmek öyle kolay değil. Elbette bu durum rahatlıkla sağlayabileceğiniz bir miktar ücret dışında kolay değil.”

Ardından Ali Bey’in yardımcısına dönerek konuşmaya devam etti. “Ayrıntılar birçok şey anlatır Serhat Bey. Dün biz buradan ayrılırken içeri girdiğinizde kıyafetinizde herhangi bir sorun olmadığı halde düzeltmeniz ve ardından kapı önünde duran sekreterinizin kaçamak bakışları onunla aranızda bir şeyler yaşandığını düşündürtüyor.”

Serhat Bey korku dolu bakışlar ve sinirli bir ses tonuyla rahatsızlığını ele vererek araya girdi ve Buket’e “Ortağınızı uyarmanızı istiyorum! Yoksa sonu hiç iyi olmayacak,” dedi.

Buket sinirlenerek “Tehdit ettiğiniz kişileri dikkatli seçmeniz sizin yararınıza olacaktır. Bırakın da ortağım konuşmasını bitirsin,” dedi.

Üzerine hafif bir rahatlama gelse de tedirginliğini sürdüren Ali Bey yardımcısını susturduğunda Nazım konuşmasına devam etti. “Öyle sanıyorum ki sekreterinizi sorguya götürdüğümüzde söylediklerimi onaylayacaktır. Ancak durum sadece bununla kalmıyor. Siz Ali Bey’in oğlunun bu cinayeti işlediğini bir şekilde öğrendiniz. Ve bu sizin önünüzdeki yolu açacak bir fırsattı. Ali Bey’in yerini almaktan bahsediyorum.”

Buket otel yöneticisine dönerek “Sizde böyle bir şüphe uyandıran bir şey var mıydı?” diye sordu.

Kısa bir süre düşündükten sonra boğazını temizleyen Ali Bey “Elbette birçok konuda ayrı kaldığımız noktalar ve tartışmalarımız oldu. Ancak böyle bir şey düşüneceğini zannetmiyorum, en azından şimdiye kadar böyle düşünüyordum.”

“Saçmalama Ali. Nasıl bunu düşünebilirsin?”

“Peki Ali Bey, Brezilya’dayken yardımcınızın dikkat çekecek bir davranışı oldu mu? İyi düşünmeniz sizin yararınıza olacaktır.” Buket karşısındakilerin gerildiğini hareketlerinden anlıyor aynı zamanda Nazım’ın akıl yürütmesine olan hayranlığını da gizleyemiyordu.

“Uzun bir süre Serhat’ı yanımda göremediğim olmuştu ama takdir edersiniz ki iş gezileri sadece iş için olmuyor. Aslında bu iş gezileri bizim bir bakıma tatil günlerimiz yerine de geçebiliyor. Ayrıca Serhat’ın olmadığı zamanlar sekreterim her zaman yanımdaydı.”

Serhat, otel yöneticisinin söylediklerini onaylayarak “Biraz gezinmek her insanın yapabileceği bir şeydir. Brezilya’da gezilecek ve görülmesi gereken birçok yer var,” dedi. Ancak alnında biriken ter damlacıkları onu köşeye sıkışmış bir hayvan gibi gösteriyordu.

“Kesinlikle. Ben o zaman olanları kısaca özetleyeyim. Siz elinize geçen fırsatı değerlendirmek için iş gezisinden dönerken bu zehri edinmek için Ali Bey’in yanından ayrıldınız. Planlarınızı henüz Brezilya’da iken yapmıştınız. Buraya geldiğinizde ise özellikle batrakotoksin sürülü kibrit kutularını her seferinde sadece üç yüz altı numaralı oda için yenileterek geceleri sadece bu odanın elektriğini kestiniz. Ardından mum yakmak için kibriti alan kurban birkaç saniye içerisinde krize girecek ve olmayan korkuların sonucunda kalp krizi geçirecekti. Odadaki mumun kullanılmış olması kurbanın kibrit kutusunu aldığını gösteriyor.”

Serhat araya girerek “İşte sizin bu akıl yürütmelerinizi çürütecek bir şey; sadece tek bir odanın elektriğinin kesilmesi işten bile değil. Elektrik kesintisi bu kesinti olduğunda tüm katta gerçekleşir. Ayrıca yaşanabilecek bir kesinti esnasında jeneratörlerimiz devreye giriyor,” dedi.

“Doğru söylediniz.” Nazım’ın bu onaylamasının ardından hafif bir rahatlamayla kazık gibi duran yardımcı arkasına yaslanarak gevşemeye çalıştı. Fakat bu rahatlama kısa sürecekti.

“Ancak bir tesisat incelemesinin ardından bu söylediklerinizi çürütecek bir şey çıkacağından eminim. Otel odasındaki prizlerin kenarlarındaki aşınmalardan başlamak bu incelemeyi kısaltacaktır. Geriye kalan cinayetleri Ali Bey’in oğluna yükleyerek onun yerine geçmek istediniz. Bu konuda size yardımcı olacak sekreteri de baştan çıkarttınız.”

Ali Bey bir şey hatırladığını gösteren yüz ifadesinin ardından hışımla yardımcısına döndü. “Demek oğlumun bu yüzden buraya gelmesini istiyordun.”

“Oğlun işten anlamayan bir ahmak! Onun orada olmaması gerekiyor.” Serhat eliyle Nazım’ı gösterdi. “Ve bu adam tam bir paranoyak! Tüm bunlara daha fazla katlanamayacağım.” Ayağa kalkarak odadan bir an önce ayrılmak isteyen yardımcıyı Buket yakalayarak belindeki kelepçeyi bir çırpıda bileklerine geçirdi. 

“Tutuklusunuz. İfadeniz alınmadan buradan ayrılamazsınız.”

“Ne? Tüm bunlara inanıyor olamazsınız. Siz pislikler bana komplo kuruyorsunuz! Madem bu kadar benden kurtulmak istiyordun tüm bunları üzerime yıkmana gerek yoktu Ali! Söylemen yeterli olurdu ve ben istifamı verirdim.”

“Senden kurtulmak istediğim falan yok Serhat! Otelimize verdiğin zararlara bir bak! Hareketlerine bakınca ne kadar da belli ediyorsun kendini.”

Odadan kelepçeli bir şekilde ayrılırken Serhat’ın son sözleri “Tek başıma yapmadım. Tüm planlar bu Ali denen herifin başının altından çıktı. Herkesi, oğlunu bile gözden çıkarabilen bir pislik kendisi!” oldu.

Buket’in üç yüz altı numaralı odanın tesisat incelemesinin ardından dedektifin söyledikleri doğrulanmıştı. İlk kurbanın üzerinde çıkan yabancı dna sonucu Türkiye’ye getirtilen Ali Bey’in oğluyla eşleşmişti. Yardımcı tutuklandı ve onun son söylediği, planların otel yöneticisin başının altından çıktığı yalan olsa da oğlunun işlediği cinayeti örtbas etmekten oğluyla birlikte cezaevine götürüldü.

Buket ve Nazım yorucu geçen iki günün ardından merkezden ayrıldıklarında yağan kar durmuştu. Başkomiser ‘Lanetli Oda’ dosyasının üzerinde oluşturduğu baskısından kurtulduğu için mutluydu. Dedektif ise evine gideceği ve sönmüş şöminenin ateşini tekrar yakarak odunların çıtırtısı ile yüzünde hissedeceği sıcaklığın beklentisiyle tıpkı evdeki koltuğunda olduğu gibi gözlerini kapatmıştı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hazan - Polisiye Öykü

  Süzülerek ayrıldığı daldan uzaklaşan sararmış yaprakların toprakla kucaklaştığı bir gündü. Ayaklarının altında ezilen kuru yaprakların sesi yoldan tek tük geçen otomobillerin gürültüsünde kayboluyordu. Sarı bisikletiyle arkasından gelen kadının zil sesi irkilerek kenara çekilmesine neden oldu. Aslında kaldırımda bile değildi bisikletli kadın. İrkilmesine neden olan düşüncelerinin derinliğinde kaybolmuş olmasıydı.    Küçük bir su birikintisinden geçen tekerlekleri izledi bir süre. Ardından, tutunduğu bahçe çitinin ıslak tahtasından ayırdı ellerini. İzin verdi tekrar ayaklarının yaprakları ezmesine. Kimi kuru kimi yumuşak yapraklar. Tekrar daldı düşüncülerinin derinliklerine. Kaybolmaktan korkuyordu ve yalnız kalmaktan. Yıllar önce kaybettiği ailesinin ardından kimse kalmamıştı yanında. O hariç. Yüzüne bir gülümseme yerleşti, kırık. Bir rüzgar esti usulca arkasından. Soğuk, ensesinden bedenine hücum ederken ürperdi.    Yağmurluğunun başlığını geçirdi. Saçları göğsüne doğru dökülüyordu

KAKTÜS

     Bugün yine cam kenarındayım. Gün doğuyor, karanlık çöküyor. Günler birbiri ardına geçerken bir gece daha duruyorum cam kenarında. Seyrediyorum karanlığı. Ay büyüleyici güzelliğini bulutların arkasında saklıyor. Bulutlar ise onun güzelliğini göstermek istiyormuşçasına birbiri ardına kayıyor. Koyu gökyüzü onun güzelliğini herkese göstermek için daha da kararıyor bu gece. Ve ay, canlıymışçasına gözlerini dikmiş beni izliyor. Yüzüne mahzun bir ifade asılı. Işığı bedenimi aydınlattığında içimi aynı ifade kaplıyor. Yalnızlığını hissediyorum yalnızlığımda.      Gözlerimi indirdiğimde evimin sokağına, yaklaşan iki karaltı görüyorum aynı boylarda. Sıkıca giyinmişler. Elleri ceplerinden çıkmıyor. Duman çıkıyor tepelerinden, ikisinin de göğsü inip kalkarken. Omuzları sanki birbirine kavuşmak istercesine sıkı.      Bahçe kapısının yanına geldiklerinde hafiften aydınlanıyor yüzleri. Kadın, beresinin altından dökülen saçlarını omuzlarından geriye atıyor ve aynı hızda ellerini tekrar ceplerine s