Ana içeriğe atla

İNTİKAM - POLİSİYE

 


İNTİKAM - POLİSİYE

Bu anlatılan esrarengiz vaka henüz dedektif Nazım'ın istifasından önce yaşandı. Pencere kenarındaki masasında oturmuş bilim dergisini okuyordu. Bir süre sonra gözlerini önündeki derginin satırları arasından alarak dışarıyı seyre koyuldu. Bu mevsim, şehrin son zamanlarda yaşadığı en sert soğuk ile birlikte uğramıştı. Bahçede kar tanelerinin birbirine kenetlenerek örttüğü kaldırımlarda hızlı bir şekilde kimi bulunduğu binaya doğru kimiyse tam aksine hareket eden şemsiyeler ve şemsiyeler arasında arada bir görünen hareketli kafalar beliriyordu. Ardından siyah bir otomobilin ağır ağır bahçe yolunda ilerlediğini gördü. Gelen Buket başkomiserdi. Gözlerini yeterince dinlendirdiğini düşünen Nazım tekrar dergisine döndü. Bir süre sonra elinde dumanı tüten iki kahve fincanıyla birlikte Buket belirdi. Nazım'ın bu kadar erken saatte merkeze gelmiş olmasına alışkın olduğunu gösteren bir gülümseyişin ardından masanın önündeki sandalyeye çöktü.

"Söyle bakalım, bugün ne öğrendin meşhur derginden?" Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra kollarını göğsünde bağladı ve arkasına yaslandı.

Nazım bilim dergilerini okumayı ve yeni şeyler öğrenip bunları Buket'e anlatmayı çok severdi. Buket de bunu bildiği için ne zaman Nazım'ı bir dergi başında görse yanına sokulur ve sorardı. Hem duyacakları çoğu zaman oldukça ilgisini çekebiliyordu. Nazım, elindeki dergiyi katlayarak masanın köşesine koydu ve gülümsedi. "Beyazın aslında herkesin sandığı gibi saf bir renk olmadığını biliyor muydun?"

Buket mahcubiyet içinde kollarını çözdü. "Saf mı? Ben sadece renk olduğunu biliyorum."

"Çoğu kişi tarafından öyle biliniyor demeliydim. Saflığı, temizliği, ruhsal olarak rahatlığı, huzur ve sakinliği temsil ediyor. Mesela beyaza yüklenen anlamlar doktor önlüklerinin veya gelinliklerin beyaz olmasının da bir sebebi. Bunun gibi bir çok şey." Nazım, başkomiserin kendisi için getirdiği kahveden bir yudum almak için duraksadı.

Buket, Nazım'ın bu duraksamasını fırsat bilerek "Sanırım bilimsel yazıları okumayı bırakmışsın," dedi.

Nazım "Hayır, tabiki hayır," dedi. Ardından dergiyi tekrar aldı ve sayfaları birbiri ardına çevirerek okuduğu yazının bulunduğu sayfaya gelince durdu. "Şu resme bir bak. Newton beyazın bilinenin aksine doğal değil birçok rengin belirli oranda karıştırılarak oluştuğunu söylemiş. Bu çarkı da ispatlamak için yapmış."

Buket resimdeki çarka baktı ve üzerinde bir çok rengin farklı büyüklükte dilimler oluşturacak şekilde ayrıldığını gördü. Ardından hemen altındaki cümleye gözü takıldı. Çarkın hızla çevrildiğinde renklerin birbirine karışıp beyaz rengi oluşturduğu yazıyordu. Hemen ardında ise çarkın dönerkenki resmi bulunuyordu. Bahsedildiği gibi sadece beyaz renk görünüyordu. Nazım, Buket'in yüz ifadesinden memnun gözlerini tekrar pencereye çevirdi ve "Şu yağan kar taneleri, aslında rengarenkmiş," dedi.

Buket bu ilginç fikre karşı bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki telefonunun acı acı çalan sesi duraksamasına neden oldu. Cebinden çıkardığı telefonu ince parmakları arasında çevirerek cevapladı. "Evet...nerede? Ne? Tamam, hemen geliyoruz." Dergiyi kapatıp ayağa kalktığında Nazım yeni bir vaka heyecanıyla kapıyı gösteriyordu. Buket onun bu heyecanına katılmasa da kendine gösterilen kapıdan adımlarını birbiri ardına attı.

Olay yerine geldiklerinde çevrede meraklı küçük bir kalabalık vardı. Buket, doğruca olay yeri inceleme ekibinden Mehmet'in yanına yürüdü. Nazım ise onu takip ederken aynı zamanda kalabalığa bakıyordu. Gözlerini tekrar Buket'in olduğu yöne çevirdiğinde adımları bir çiviymişçesine yere çakıldı. Karşısında üç tane kardan adam vardı. Boyları gerçek bir insan boyundaydı. Ancak ilginç olan kardan adamlar değil göğüslerindeki kırmızı lekeydi. Nazım tekrar kara saplanan adımlarını harekete geçirerek kardan adamlara yaklaşırken yerdeki bir kaç çift ayakkabı görüş alanına girdi. Kardan adamların hemen arkasında üç tane cansız beden uzanıyordu ve göğüs kafeslerinde bir boşluk vardı. Gözlerini cesetlerden kardan adamlara çevirdi ve iyice yanaştığında az önce gördüğü kırmızılıkların merkezinde birer insan kalbi olduğunu fark  etti.  Bu esnada Mehmet, Buket başkomisere biraz ilerisindeki polis aracını göstererek "Kadıncağız kardan adamların üzerindeki kırmızılığı görünce merak etmiş ve yaklaştığındaysa hemen polisi aramış."

"Kimseyi görmemiş mi?"

"Hayır başkomiserim. Kendisinden başka kimsenin olmadığını söylüyor. Gerçi o saatte kimsenin olmaması gayet normal. "

"Kendisi neden buradaymış?"

"Yürüyüş ve temiz hava almak için her gün bu saatlerde buradan geçiyormuş başkomiserim." Mehmet o esnada eline eldiven geçiren Nazım'ı görünce "Hey, onlara dokunmamalısın!" diye uyardı.

Nazım hiç oralı değildi. Mehmet bir adım atacakken Buket elini kaldırdı ve onu durdurdu. Ardından dedektifin yanına geldi. Nazım elini kardanadamın göğsüne soktu ve donan kalbi biraz da zorlanarak yerinden söktü.

"Kan ilk döküldüğünde sıcak olur. Ancak kalbin olduğu yerde erime yok. Katil bunları yerleştirmek için kendisine uygun olan zamanı beklemiş olmalı."

Buket "Vücutlardaki kesikler cerrahi bir el ile açıldığını gösteriyor," dedi.

"Katilin doktor olma ihtimali elbette var. Ancak bunları yaparken intikam aldığını rahatlıkla söyleyebilirim." Buket açıklama bekleyen bakışlarını Nazım'ın yüzüne yöneltti. Nazım elindeki kalbi çevirerek Buket'e gösterdi. "Yerde yatan kalpleri sökülmüş üç ceset. Hiç bir ortak yanları yok. Yani fiziki olarak erkek olmaları dışında yok. Birbirlerini tanıdığından bile şüpheliyim. Ayrıca gördüğün üzere kalbin üzerine kazınmış bir rakam var. Eminim ki diğerlerinin üzerinde de vardır."

Buket, aceleyle Mehmet'i çağırarak iki kalbi de yerinden söküp çevirmesini istedi. Tıpkı Nazım'ın söylediği gibi diğer ikisinde de farklı rakamlar vardı. Nazım bir adım geri çekilerek kardan adamlara baktı. Boylarında farklılık yoktu. Sadece biri büyük iki top haline getirilmiş kar kütlesi üst üste konmuş ve göğüslerine birer kalp yerleştirilmişti. Kızgın bir meyalle kazındığını düşündüğü rakamlar sol taraftan sırayla iki, altı ve yedi rakamlarıydı. Nazım paltosunun yakasını kaldırarak etrafına bakınmaya koyuldu. Bir süre sonra eliyle doğruca bulundukları yere bakan bir bankanın güvenlik kamerasını gösterdi. Buket verdiği emirle hemen oraya gidilmesini ve kayıtların alınmasını söyledi. Burda başka işleri yoktu. Kar şiddetini arttırıyordu. Henüz olay yerinde yarım saat durmalarına rağmen siyah otomobilin ön camı tamamen karlarla örtülmüştü. Başkomiser Buket çevik bir hareketle karı süpürdü ve şoför koltuğuna geçip kontağı çevirdi.

Merkeze geldikten bir süre sonra kamera kayıtları geldi. Nazım düşünceliydi. Bu kadar kolay olacağını sanmıyordu. Böylesine işlenen cinayetlerin faili her zaman zorluk çıkarırdı ki düşüncelerinde haklı olduğunu ilerleyen zamanlarda bir kez daha kendine ispatlayacaktı. Görüntüler gelmişti. Ancak güvenlik kamerasının kayıtları sadece rengini anlayabildikleri kahverengi bir minibüsü gösteriyordu ve tıpkı sansürlenmiş bir video görüntüsü gibiydi. Minibüsün güvenlik kamerasının görüş alanına girişinden itibaren mozaik bir şekilde görünen fail hiç acele etmeden önce kar kütlelerini indirip ardından cesetleri sırayla arkasına dizdi. En son kalpleri de yerleştirdikten sonra bir süre bekleyip minibüse binerek uzaklaştı. Tabi bu sıraya mozaiklerin hareketlerini izleyip tahmin ederek ulaşmışlardı.

Nazım bilgisayarı önüne çekti ve kaydı tekrar açtı. Görüntüyü ileri sararak minibüs hareket etmeden hemen önce durdurdu ve ağır çekime alarak tekrar başlattı. Mozaikler çok kısa süreliğine parlak bir ışığa maruz kalıp tekrar eski haline geldi.

"Neydi bu?"

"Fotoğraf çekiyor."

Buket, Nazım'a döndü. "İyi ama bunu neden yapsın?"

Nazım soruya cevap vermeyip bir süre sessiz kaldı. Onun bu sessizliği siber suçlarla mücadele bölümünden gelen Ali ile birlikte son buldu. Ali, kendi bölümünündeki çalışanların aksine oldukça kısa kesilmiş saçlara ve ciddi bir yüz ifadesine sahipti. Buket başkomiserin kapısını tıklattıktan sonra içeri girdi ve elindeki dosyayı masaya bırakarak "Maktullerin cep telefonlarından bulduklarımız," dedi.

Buket masasına bırakılan dosyayı açarak içindeki kağıtları teker teker inceledi. Nazım hemen arkasında duruyordu. Bu esnada açıklama ihtiyacında bulunan Ali "Üçünün de telefonunda aynı uygulamayla karşılaştık. Bir tanışma uygulamasında aynı kişiyle uzun süre konuşmuşlar. Anlayacağınız kadın aynı anda üçünü de idare ediyormuş," dedi.

Buket araya girerek "Kadın olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordu.

"Konuşmalarından öyle olduğunu düşündüm başkomiserim. Ancak emin değilim." Buket devam etmesini söylercesine bir hareket yapınca tekrar konuşmaya başladı. "Her şey normal flörtleşmeyle başlamış. Genelde soru soran taraf karşısı olmuş. Ardından üçüne de aynı yerde ancak farklı saatlerde buluşma ayarlamış. Tüm konuşma burada bitiyor."

"Buluşma yeri neresiymiş?"

"Terk edilmiş bir deponun adresini vermiş başkomiserim." Ali, elindeki harici belleği uzattı. "Oraya giden tek bir yol var. Güvenlik kamerası görüntülerini aldık ancak buluşma saatine doğru kısa süreli görüntüler bozuluyor."

Nazım gözlerini kurbanların yazışma görüntülerinden kaldırarak Buket'in kamera görüntülerini açmasını izledi. Ali'nin de bahsettiği gibi görüntüler mozaikleşiyor ve belli belirsiz kahverengi kareler görünüyordu. Toplam dört görüntü vardı. Bunlardan üçü buluşma gününün görüntüleriydi. Öteki ise cesetleri buldukları günün bir önceki gecesine aitti. Katil kurbanlarını orada öldürmüş olmalıydı. Her şey bir yana Buket görüntüleri bozan şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Merakla Ali'ye bunu sordu.

"İki yöntemi var başkomiserim. Sinyal karıştırıcı kullanılmış olabilir ya da..."

"Biri görüntülerle oynamıştır."

Ali başıyla dedektifi onayladı. Buket ayağa kalkalarak terkedilmiş depoyu görmek istediğini söyledi. Merkezden ayrılırken Nazım, Ali'nin kolundan tutarak "Tüm yazışmaların kopyasını bana getirebilir misin?" diye sordu.

Ali "Bunu yapabilirim," dedi ve yanlarından ayrıldı. Dışarıda kar yağışı hızını azaltmış olmasına rağmen lapa lapa yağmaya devam ediyordu. Otomobil merkezin çıkış kapısına doğru ilerlerken Nazım başını sağa çevirdi ve iki polis memurunun şemsiye altında sigara içerken hararetli bir tartışma içinde olduklarını gördü. Biraz sonra ise karda oynayan bir kaç çocuğu görünce gülümsedi. Kendi kızını düşündü. Ne çok severdi kar topu oynamayı. Kardan adam yapıp üşümesin diye mont giydirmek isteyen o minik kızı çok özlüyordu.

Geçmişin görüntülerinden onu ayıran Buket'in sesiydi. Gelmişlerdi. Burası oldukça ıssız bir bölgeydi. Öyle ki ayaklarının altında ezilen karın sesinden başka bir şey duyulmuyordu. Deponun kapısı kapalıydı ancak kilidi kırılmıştı. Buket belindeki silahı çıkardı ve yavaş adımlarla içeri girdiler. Depo oldukça büyüktü. Ancak içeride depoyu oluşturan duvarlar dışında sadece bir sedye görünüyordu. Buket silahı yerine koyduktan sonra sedyeye doğru yaklaştılar.

Nazım bir süre sonra "Katil tüm yaptıkları kaydetmiş," dedi.

"Ne?"

Dedektif eğilerek sedyenin hemen önünde, zemindeki üç noktayı gösterdi. "Burada kamerayı sabitlemek için kullanılan tripod izi var."

Buket burada yaşanmış acıları düşününce yüzünü buruşturdu. Sedyenin üzerinde katilin kullandığını düşündükleri tüm aletler sırayla diziliydi. Nazım'ın dikkatini çeken sedyenin baş kısmındaki yanık iziydi. Yanık yuvarlak bir iz bırakmıştı ve daha yakından bakıldığında bir kalp sembolünü andırıyordu. Nazım sessizce geri çekildi ve depoda dolaşmayı sürdürdü. Bu esnada Buket olay yeri inceleme ekibini çağırdı. Ayrıca katilin bir daha gelmesi ihtimaline karşılık iki sivil polisi nöbet tutması için görevlendirdi.

Buket ve Nazım oradan ayrılırken güneş tepeye tırmanmıştı. Sabahtan bu yana kahvaltı yapmamış bu ikili kazınan midelerini doyurmak için yol üstü bir yerde durdular.

"Ne düşünüyorsun?" Buket, olayın başından bu yana pek konuşmayan Nazım'ın düşüncelerini merak ediyordu.

"Birden fazla suçlu var."

"İki katil mi?"

"Bunu söylemek için henüz erken." Buket'in bakışlarından anlamadığını fark eden Nazım açıklama gereğinde bulunarak "Suçlulardan biri bu üç cinayeti de işledi ancak ötekinin katil olup olmadığını bilmesem de suç ortağı olduğu kesin," dedi. Yemekler gelince her ikisi de konuşmayı daha sonra yapmak üzere anlaşmış gibi karınlarını doyurdular. Ardından olay yeri incelemeden birşeyler çıkıp çıkmadığını öğrenmek için merkeze gittiler. Buket, Mehmet'in yanına giderken Nazım hemen döneceği söyledi ve ayrıldı.

Siber suçlar bölümüne giderek Ali'den yazışma kopyalarını aldıktan sonra adımlarını arşiv odasına sürükleyen Nazım, kısa bir arayışın ardından istediği dosyayı bulunca hemen yanıbaşındaki masaya oturdu. Önce dosyayı inceledi. Ardından Ali'den aldığı tüm yazışmaları okumaya başladı.

Henüz arşive girdiğinde tepede olan güneş artık batmak üzereydi ve Nazım birkaç kez merkezden ayrılıp geri gelmişti. Fakat onca saat geçtiği halde Buket, Nazım'ı görmemişti.  Biraz hava almak isteyip bahçeye çıktı. Vaka ile ilgili aydınlanmayan bir çok nokta olması canını sıkıyordu. Derken merkezden ayrılan Ali'nin ona "İyi akşamlar başkomiserim," dediğini duyunca düşüncelerinden sıyrıldı ve ona Nazım'ı görüp görmediğini sordu.

"Benden tüm yazışmanın kopyasını aldıktan sonra arşive doğru gittiğini gördüm başkomiserim." Buket teşekkür edip oradan uzaklaşırken Ali başını salladı ve kar kaplı kaldırımda dış kapıya doğru yürüdü.

Arşive geldiğinde Nazım'ı odanın ortasında üzerinde birçok dosyanın olduğu yuvarlak kahverengi masaya gömülmüş bir şekilde buldu. Nazım, başkomiser Buket'in yanına yaklaşıp konuşana kadar onun geldiğini fark etmedi.

"Bir şey buldun mu?"

Nazım önünde açık duran bir dosyayı Buket'in önüne sürükledi. Buket maktülün resmini görür görmez hatırladı. Bu iki ay önce gerçekleşen bir vakaydı ve faili bulunamadığı için dosya bir köşeye itilmişti. Şimdiki vaka ile ortak tek bir yanı vardı o da kalbinin sökülmesiydi. Fakat şimdiki vakanın aksine kalbi bulunamamıştı. Ayrıca katilin göğsü şimdikiler gibi profesyonelce kesilmemişti. Buket merakla Nazım'a döndü.

"Bu dosyayı hatırlıyorum ancak şimdiki cinayetlerle ne ilgisi var?"

"Yanlış yere bakıyorsun. Maktülün göğsüne daha dikkatli bak."

Buket tekrar gözlerini dosyadaki fotoğraflara devirdi. İlk başta sadece bir yanık izi görüyordu. Daha yakından bakmak için Nazım'ın yanındaki sandalyeyi çekti ve oturdu. Parmakları arasında tuttuğu fotoğrafı masa lambasına tuttuğunda ise gözleri irileşti. Nazım'ın bahsettiği detayı görmüştü.

"Bu işaretin aynısı depoda, sedyenin üzerinde vardı."

Nazım başını sallarken çözüme yaklaştığı her adımda olduğu gibi gülümsüyordu. Derken telefonunun sesi tüm dikkatini telefona yöneltmesine neden oldu. Buket anlamsızca Nazım'a bakıyor onu bu kadar heyecanlandıranın ne olduğunu merak etmişti.

Nazım parmaklarıyla telefonun ekranına yaptığı birkaç vuruşun ardından zafer kazanmış bir asker edasıyla yumruğunu havaya kaldırdı. Buket'in bir açıklama beklediğini fark edince yerinde doğruldu ve "Katili yakalamak üzereyiz!" dedi.

"Nasıl? Elimizde hiç sağlam bir ip ucu yok."

"Var. Sadece bulmacanın parçalarını doğru yere koymalıyız."

Ellerini kaldırarak teslim olduğunu söyledi ve ekledi. "Bu bulmacayı tamamlamış gibisin." Buket onun yüzündeki rahatlamış ifadesinden ve gözlerinin parlamasından bu kanıya varmıştı. Çünkü Nazım her zaman böyle vakalarda henüz çözüm uzağındayken susmayı ve geriye çekilip dikkatle gözlemlemeyi tercih ederdi. Ancak şimdi tüm o sakinliğinin aksine oldukça heyecanlıydı.

"Sadece bir parçası kaldı. O da katili yakaladığımızda tamamlanacak." Nazım, başkomiser Buket'in kafasının oldukça karıştığını görünce onun bu haline gülümsedi ve açıklamaya girişti. "Kardan adamları ve üç maktülü ilk gördüğümde aklıma iki ay önceki vaka geldi. Ancak üç kurbanın göğsü bunun aksine cerrahi bir kesikle ikiye ayrılmıştı. Ayrıca kurbanların kalpleri kaçırılmamıştı. Bu, önceki vakayı bundan ayrı tutmama neden olsa da sedyedeki yanık izini görünce kesinlikle bir bağlantısı olduğuna karar verdim."

"İyi ama neden iki ay sonra ve neden önceki kurbanın kalbini aldı?"

"İntikam. Öyle güçlü bir duygudur ki onun eline düşersen kurtulamazsın. Ve İngiliz Bacon'un da dediği gibi intikam alma düşüncesiyle çevrili bir kimse o duyguyu her seferinde daha da arttırır."

"Peki ama kimden intikam alıyor?"

"Onu kendisine sormaya ne dersin?"

Buket bunun üzerine elini havada hafif savurarak "Bulursam soracağımdan emin olabilirsin," dedi.

"Seni daha fazla bekletmeyeceğim. Kalplere kazınan rakamlar üzerine düşündüm. İntikam almak isteyen biri neden kendi elleriyle bunu yapmadı?"

"Bundan emin misin? Kendi yapmış ve o fotoğrafı da saklamak için çekmiş olabilir. Böyle psikopatlarla çok karşılaştık."

"Ancak bundan eminim. Kameraların ele geçirilip görüntülerin engellenmesi bir konudaki şüphelerimi ortaya çıkardı. Görüntüleri tekrar izlediğimdeyse katilin bu noktaları bilerek seçtiğini fark ettim. Yani kameraları bir iletişim aracı olarak kullanıyordu. Görüntüler aynı zamanda yaptıklarının kanıtıydı. Tüm bunlar birikince katilin, birine yaptıklarını kanıtlama amacında olduğunu gördüm. Böylesine detaylı ve işini temiz yapan kiralık katillerin bulunduğu yeri eski bir dostum sayesinde öğrendim. Ancak "Karanlık İnternet" adındaki bu yere girmenin tehlikesini göze alamadı."

Buket kaşlarını kaldırdı. "Ve sonra?"

"Tüm bunların ardından asıl aradığımız kişinin uzakta olduğunu düşünebiliriz. Böylece neden kiralık katil tutmak için bu kadar uğraştığını anlarız. İki ay önceki kurbanın hala dosya içerisindeki telefonunu karıştırdım ve..."

"Nasıl olur? Bilişimdekiler o telefonu bir türlü açamamıştı."

"Neyseki az önce bahsettiğim dostumun yardımıyla bunun üstesinden geldim ve o kurbanın da aynı tanışma uygulamasından biriyle konuştuğunu, aynı zamanda da başka bir ilişkisi olduğunu öğrendim.  Uygulamadan tanıştığı kadın ile yazışmalarından birinde sonradan silinen konum paylaşımı var ve adam 'altı yüz yetmiş iki çok da uzak bir mesafe değil.' yazıp gülümsemiş. Kalplerin üzerine rastgele kazınmış iki, altı ve yedi rakamlarından oluşuyor." Nazım duraksayıp ciğerlerini derin bir nefesle doldurmak istediği sırada Buket pür dikkat dedektifi dinliyordu. "Haritada şehir merkezini ortaya alarak bir çember şeklinde bu mesafeyi çizdim ancak bir çok şehir hatta kasaba ve köy var. Bu da beni uygulamadan bu kişiyle konuşmaya itti."

"Ne? Çıldırdın mı sen Nazım. Bir katil ile konuşmak ne kadar doğru?"

"Henüz bir cevap almadım. Ancak katilin uzaktan bir ilişkiyi, özellikle bu şehirden erkekleri tercih ettiğini söyleyebilirim. Bunun nedeni de iki ay önce öldürdüğünü düşündüğüm sevgilisinden kaynaklanıyor. Neden beni de seçmesin? Böylece onu yakalayabiliriz." Nazım gülümsedi.

Buket kaşlarını çatarak "Ya da kalbin sökülerek bir kardan adamın göğsüne girebilir," dedi.

Yüzünü buruşturan Nazım, başkomiserin kuzgun karası gözlerinin içine baktı ve "Buna izin verme," dedi.

Karanlık şehri etkisi altına aldığında Nazım evine dönmüştü. Eşi Beren her zamanki gibi çalışma masasında bir şeyler okuyor ve yazıyordu. Onu rahatsız etmeden yanağından öptü ve varendaya çıktı. Bir süre gökyüzünü seyre koyuldu. Yıldızları birleştirerek zihninde çizimler yapmaya başladı. Ay karanlığın bu tonuna meydan okurcasına oldukça parlak bir şekilde solundan yükseliyordu. Bir anlığına gözlerini kapattı ve akşamın getirdiği esintiyi içine çekti. O esnada her sabah evden ayrılırken varendadaki gümüşi tabağa mama koyarak beslediği kedisinin kuyruğunu dik bir şekilde kaldırıp paçalarına süründüğünü hissetti. Şimdi kediyi kucağına alıp parmaklarını tüylerinde gezdirirken masanın üzerinde duran telefonun ışığı dikkatini dağıttı. Kucağındaki tüy yumağını rahatsız etmemeye çalışarak telefona uzandı. Beklediği cevap gelmişti. Bir av, avcı sohbeti başlamıştı. Nazım'ın ilgisini kaybeden kedi bir süre donra kucağından atlayıp uzaklaşırken Nazım bir buluşmayı ayarlamıştı bile.

Kim kimin ağına düşmüştü? Dedektif kafasında neler planlıyordu? Ay gökyüzünden çekilirken başkomiser Buket'in zihninde dönüp duran sorulardı bunlar. Nazım ise yatağına çekilmiş kızının anıları arasında kendini uykunun kucağına bırakıyordu.

Güneş gecenin karanlığını delip de günün ilk ışıklarını pencereden içeri vurduğunda Nazım evden çıkmıştı. Sırtını güneşe vererek kar kaplı kaldırımda adımlarını birbiri ardına atıyordu. Bir aralık komşusu Cemal Bey'i kamelyasında oturmuş çayını içerken gördü. Ancak o Nazım'ı görmemişti. Gümüş başlıklı bastonunu bacağına yaslamış daima cebinde taşıdığı fotoğrafa bakıyordu. Nazım'ın yüzünde buruk bir gülümseme belirdi.

Nazım merkeze vardığında Buket'i kendisini beklerken buldu.

"Bugün erkencisin başkomiserim?"

Buket tüm gece boyu uyuyamamıştı. Nazım'ın böyle düşüncesiz davranmasını ve kendini tehlikeye atmasını kaldıramıyordu. Umursamaz bir yüz ifadesi takınarak "Yeni geldim," dedi. "Bir cevap aldın mı?"

Nazım konuştuklarını ve bir buluşma ayarladıklarını ancak buluşma yerine gitmeyeceğini söyledi. "Asıl aradığımız kişi kiralık katili tutan ve iki ay önceki cinayetin faili olduğunu düşündüğümüz kadın. Bugün buluşma yerine tıpkı bir önceki kurbanlar gibi onun istediklerini yapar ve gidersem karşılaşacağımız kişi kiralık katil olacak ve polisin peşinde olduğunu anlayınca kadını bir daha yakalayamayacağız." Nazım gülümsedi ve "Bugün tatil günümüz olsun. Kahvaltı yapmadıysan seni mükemmel bir yere götüreceğim," dedi.

O gün buluşma gerçekleşmedi. Daha sonra buluşma yerini gören bir güvenlik kamerası kayıtlarından tıpkı öncekiler gibi görüntülerin bozulduğunu gördüler. Nazım o gün hiç cevap yazmadı. Bir sonraki gün özür dileyen bir mesajın ardından bir buluşma daha düzenledi fakat ona da gitmeyerek kadının sinirlenmesine ve kendisiyle artık konuşmayacağını söylemesine sebep oldu.

"İki gün oldu Nazım ve kadın hâlâ sana yazmadı mı? Sanırım planların suya düştü." Buket bir bakıma buna seviniyordu çünkü Nazım'ın kendisini tehlikeye atmasını hiç istemiyordu.

"Onu yakalayacağımdan emin olabilirsin."

Buket elini havada savurdu ve odasına döndü. Bu esnada Nazım ona mesajlar atmayı bırakmıyordu. 'Günaydın', 'İyi geceler', 'Gerçekten özür dilerim', 'Seninle konuşmalıyız' gibi birçok mesajın ardından üçüncü gün istediği cevabı aldı. Nazım hemen Buket'in yanına giderek "Kadın burada! Hazırlıklı olmalıyız," dedi.

"Ne? Onu nasıl tanıyacağız? Daha kim olduğunu bile bilmiyoruz."

"Görünüşünü bilmiyoruz evet ama nasıl bir kişiliğe sahip olduğu konusunda aynı şeyi söyleyemeyiz."

Başkomiser Buket kaşının birini kaldırdı ve "Belki anlatmak istersin," dedi.

Nazım parmak uçlarını birleştirerek "Yakaladığımızda anlatacağım ancak şimdi hazırlanmalısın çünkü bir buluşmamız var ve canım tehlikede olabilir," dedi. Bu durum Buket'in pek hoşuna gitmemişti.

O gün akşam yemeğinde buluşmak için anlaşmışlardı. Buket güvenlik önlemlerinin tümünü almıştı. Sivil polisleri çevredeki belirli noktalara yerleştirdikten sonra Nazım'ı ve daha önce hiç görmedikleri kadını beklemeye koyuldular. Buket, Nazım'ı gördüğünde gözlerine inanamamıştı. Oldukça şık giyinen arkadaşını daha önce hiç böyle görmemişti. Gülümseyerek yemek yiyecekleri mekana girişini izledi. Bir süre sonra nihayet içeri oldukça uzun gri bir kaban giymiş, gece siyahı saçları omuzlarına dökülen bir kadın göründü. Boynuna sardığı atkı çenesine deyiyor atkının hissettirdiği yumuşaklığı sevdiği her halinden belli sıksık çenesini hareket ettiriyordu. Deri eldivenli ellerini cebinden çıkardı ve kapıyı iterek yüksek ökçeli siyah botlarını kapı eşiğinden içeri attı. İçerideki sıcak havadan oldukça hoşnut olan kadın vestiyere kabanını ve atkısını bıraktıktan sonra etrafına bakındı. Oradaydı. Kendisini iki kez tıpkı öldürdüğü sevgilisi gibi davranışlarda bulunan adam cam kenarında bir masada gülümseyerek ona bakıyordu.

Kadın da gülümsedi ve masaya yaklaştı. "Merhaba, siz Nazım Bey olmalısınız."

Nazım ayağa kalktı ve karşı sandalyeyi gösterdi. "Evet hanımefendi. Hoş geldiniz."

Kadın "Hoş buldum," dedi ve sinsi bir gülümseyişle yerine oturdu. "İtiraf etmeliyim ki bana söz verdiği halde buluşmaya gelmeyen nadir insanlardansınız." Bir süre duraksadı ve "Immm, düşününce sizin belki de tek kişi olduğunuzu söyleyebilirim. "

"Özür dilerim ancak sizi buraya getirmek için bunu yapmalıydım."

Kadının yüzündeki gülümseyiş bir an soldu. "Anlayamadım?"

"Önceki buluşma sözlerini biliyorsunuz ki yerine getirmeyen sadece ben değildim. Siz de gelmediniz."

"Gelmediğiniz halde mi biliyorsunuz bunu?"

Nazım başıyla genç ve alımlı kadını onaylayınca kadın eldivenlerini çıkarıp masanın kenarına bırakıp Nazım'a döndü. "Benimle alay etmek için mi buradasınız?"

"Ah, elbette hayır. Sizi tutuklamak için buradayım."

Kadın bir kahkaha attı. Ancak Nazım'ın sadece sinsice gülümseyişiyle cevap bulan bu kahkaha yerini sinirli bir bakışa bıraktı. Karşısındaki adam bu konuda ciddiydi. "Sen polissin."

"Sadece bir dedektifim."

"Pardon ama neyle suçlanıyorum?"

"Üçünü kiralık katil aracılığıyla olmak üzere dört kişinin ölümünden..."

Kadın hiddetle ayağa kalktı ve elini masaya vurarak "Bu saçmalık!" dedi.

 Nazım onun bu hareketlerini umursamayınca etrafına bakındı. Kasadaki adam onları izliyordu. Aynı zamanda kapı önünde duran garson da eli belinde duruyordu. O esnada bunların polis olduğunu ve tuzağa düşürüldüğünü fark edince sakin kalması gerektiğini düşünerek yerine oturdu. Kendine zor hakim oluyordu. Şakaklarındaki damarların belirginleşmesi böyle bir tuzağa düştüğü için kendine kızdığını gösteriyordu. Peki bu tuzağa nasıl düşmüştü? Kadın bunun merakıyla "Nasıl?" diye sordu.

Nazım yerinde doğruldu. "En sevdiğim kısım da burası. 'Nasıl?' Elbette seni bulmak zor olmadı. İlk önce katil tek başınaymış gibi görünse de işe güvenlik kameralarının seçilmesi, fotoğraf çekilmesi ve depodaki yaşananların kayda alınması karışınca aslında katilin biri tarafından tutulduğunu ve bunları kanıt için kullandığını anladım. Ayrıca kanıtladığı kişinin bir amacı vardı: mesafeye dikkat çekmek istiyordun. Öyleki kalplerin üzerine o rakamları yerleştirdin. Mesafe senin için aşka engel olmamalıydı. Ama senin için olmuştu ve bunu kabullenemiyordun." Nazım bir yudum su içmek için duraksadıktan sonra devam etti. "Vakalar erkek arkadaşının ölümüne çok benziyordu. Ancak onun göğsünü tuttuğun katil değil sen yardın ve kalbi sen çıkardın. Bununla da yetinmeyip boşalan göğsünün hemen üstüne kalp şeklinde bir mühür bastın. Tabi tüm bunlar şu terkedilmiş depoda gerçekleşiyordu. Fakat farkında olmadığın şey ise o mührü sedyenin üzerine bırakmış olman. Yanık öylece duruyor. Bu da erkek arkadaşının dosyasını tekrar incelememe neden oldu. Böylece onun telefonundan konuşmalarınızın tümünü okudum. Neleri sevdiğini ve neleri sevmediğini çok iyi biliyorum. Seni bir başka şehirden buraya bu sayede getirdim. Buluşma yerine gelmeyip aldatılmayı sevmiyordun. Ayrıca gittiğim yerde senin de içinde bulunduğun ve -Karanlık İnternet'ten- tuttuğun kiralık katilin beni beklediğini biliyordum. Neyseki sen, tıpkı erkek arkadaşın gibi davrandığımda sinirlendin ve yazmadığın o iki gün içerisinde buraya geldin. Böylece hem aramızda mesafe olmayacak hem de geçen iki gün beni buluşma yerine kesin getirecekti. Benimle yüz yüze buluşman çok önemliydi çünkü sana erkek arkadaşını hatırlatıyordum. Bitmeyen bir intikam iştahın olduğunu belirtmeliyim. Ve bu iştah senin sonunu hazırladı." Nazım konuşmasını burada keserek kadının, anlattıklarını sindirmesini bekledi. Bir süre sonra kadın sakin bir ses tonuyla başlasa da son kelimelerinde sesini yükseltecekti.

"Onu çok seviyordum. Onca mesafeye rağmen onun da beni sevdiğini sanıyordum. Fakat o benimle sadece eğlenmek için konuşuyormuş. Başka bir kadınla ilişki yaşıyormuş. Beni böyle aldatmaya kimsenin hakkı yok. Senin bile!" Ayağa kalktı ve işaret parmağını tehdit edercesine sallayıp "Bunu sana ödeteceğim. Tıpkı diğerlerine ödettiğim gibi."

Bu esnada Buket başkomiser polisler ile birlikte gelmiş kelepçeyi kadına takarak tutuklamışlardı. Nazım ayağa kalktı ve karşısında durarak belli belirsiz gülümsedi. Henüz arkasını dönüp gidecekken kadının sesini tekrar duydu. Kadın nefret dolu bakışlarını Nazım'ın yüzünden çekmeden "Geceleri uyurken dikkatli ol dedektif. Ödemen ben buraya gelmeden yapılmıştı," dedi. Kadının susmasının ardından Buket'in yüzünü endişe kaplarken dedektif sessizliğini koruyordu. Arkasını döndü ve oradan uzaklaştı. Bir kovalamaca daha onları bekliyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

306 - Polisiye Öykü

  Kar taneleri usulca yeryüzüne düşerken Nazım şömineye yeni odunlar ekliyordu. Tekrar yerine oturduğunda yanmaya başlayan odunların da seremonisi yavaşça yükseliyordu. Bu sesin kendinde oluşturduğu dinginliği seviyordu. Odunların çıtırtısıyla yüzüne yerleşen tebessümün ardından kurulduğu koltuğunda gözlerini yumarak bir süre göz kapaklarının oluşturduğu karanlıkta şöminedeki ateşi çizdi. Yüzünde ateşin sıcaklığını hissediyordu ve bu sıcaklık bedenini olduğu gibi zihnini de mayıştırıyordu. Neredeyse uyumak üzereydi. Aslında biraz uyumayı da istiyordu. Evinde dinlendiği az zamanlardan birini yaşıyordu. Ancak bu mutluluğu ve rahatlığı az sonra bozacak telefon sesini duyduğunda sinirleri gerilecekti.  Gözlerini açmadan cep telefonuna uzandı ve cevapladı. Karşıdan gelen ses her zamanki gibi telaşlıydı. Nazım bu ses tonunu seviyordu. Buket Başkomiser ne zaman bu tonda konuşsa gizemli bir olay onu bekliyor olurdu ve şuan ki rahatlığını bozmasına sevinçle izin vereceği tek şey çözülm...

Kulübe

  “Doğanın taşından toprağına, havasından suyuna farklı bir etkileyiciliği var.” Derin bir nefes aldı. “İlginçtir, insan ise doğadan kendini her hareketiyle koparmaya çalışır. Ancak hiçbir zaman doğadan ayrı düşünülemeyecek ve yaşayamayacak olması da çabalarının yanında ironik. Bence doğanın bir parçası olduğumuzu fark ettiğimizde onunla tamamlanacağız. En azından bunu anlayabilen için geçerlidir bu durum.” “İyi ama yine de yorucu olmayacak mı sizin için?” “Elbette hayır. Aksine, bu yolculuk beni parçası olduğumuz doğa ile bütünleştirecek.” Gülümsedi. “Başka sorusu olan var mı?” Kahverengi gözlerini salonda gezdirdi. Karşısında memnuniyet yüklü bir sessizlik vardı. Herkese teşekkür ettikten sonra adımlarını, salondan ayrılmak üzere birbiri ardına attı. Dinleyiciler dışarıya doğru grupça çıkıyordu. Biri hariç. Arkasından gelen adımların sahibinin kendisine seslenmesiyle duraksadı. “Hocam, yapacağınız bu yolculuğun sonunda deneyimlerinizi paylaşacak mısınız? Eminim faydalanmak isteye...

Hazan - Polisiye Öykü

  Süzülerek ayrıldığı daldan uzaklaşan sararmış yaprakların toprakla kucaklaştığı bir gündü. Ayaklarının altında ezilen kuru yaprakların sesi yoldan tek tük geçen otomobillerin gürültüsünde kayboluyordu. Sarı bisikletiyle arkasından gelen kadının zil sesi irkilerek kenara çekilmesine neden oldu. Aslında kaldırımda bile değildi bisikletli kadın. İrkilmesine neden olan düşüncelerinin derinliğinde kaybolmuş olmasıydı.    Küçük bir su birikintisinden geçen tekerlekleri izledi bir süre. Ardından, tutunduğu bahçe çitinin ıslak tahtasından ayırdı ellerini. İzin verdi tekrar ayaklarının yaprakları ezmesine. Kimi kuru kimi yumuşak yapraklar. Tekrar daldı düşüncülerinin derinliklerine. Kaybolmaktan korkuyordu ve yalnız kalmaktan. Yıllar önce kaybettiği ailesinin ardından kimse kalmamıştı yanında. O hariç. Yüzüne bir gülümseme yerleşti, kırık. Bir rüzgar esti usulca arkasından. Soğuk, ensesinden bedenine hücum ederken ürperdi.    Yağmurluğunun başlığını geçirdi. Saçları g...